İçeriğe geç

Güdüleme nedir okul öncesi ?

Okul Öncesinde Güdüleme: Küçük İnsanların Büyük Felsefesi

Bir filozofun gözünden bakıldığında, öğrenme yalnızca bilgi edinmek değildir; varoluşun anlamını aramaktır. Güdüleme, insanın bu arayışa yön veren içsel itkisi, yani “neden öğreniyorum?” sorusuna verdiği sessiz cevaptır. Özellikle okul öncesi dönemde, çocukların dünyayı keşfetme biçimi, insanın bilgiyle ilk karşılaşmasının saf hâlidir. Bu nedenle, “okul öncesinde güdüleme nedir?” sorusu, yalnızca bir pedagojik mesele değil, aynı zamanda derin bir felsefi sorudur.

Etik Perspektif: Öğrenmenin Ahlakı

Okul öncesi dönemde güdüleme, bir çocuğun iç dünyasında özgürlük, sorumluluk ve aidiyet duygularının ilk filizlenme alanıdır. Etik açıdan bakıldığında, çocukların öğrenme sürecinde nasıl güdülendiği, onların ileride nasıl bir birey olacaklarını belirler.

Eğer güdüleme dışsal ödüllerle —örneğin alkış, yıldız ya da şekerle— sağlanıyorsa, çocuk “iyi olmanın” anlamını dış otoritelerde aramaya başlar.

Ancak eğer çocuk, öğrenmeyi kendi merakının doğal sonucu olarak deneyimliyorsa, etik anlamda özgür bir özneye dönüşür.

Gerçek güdüleme bu noktada bir ahlak problemidir:

Bir insanın neden öğrenmesi gerektiği, sadece bilginin değeriyle değil, eylemin doğruluğuyla ilgilidir.

Küçük bir çocuğa “neden boyama yapıyorsun?” diye sorulduğunda, aldığı yanıt —“çünkü güzel oluyor” ya da “çünkü öğretmen beğeniyor”— onun etik gelişiminin yönünü gösterir. Okul öncesi eğitimde güdüleme, çocuğun kendi iyi’sini bulma sürecidir.

Epistemolojik Yaklaşım: Bilginin İlk Tatları

Felsefede epistemoloji, yani bilginin doğası üzerine düşünmek, insanın “nasıl bildiğini” anlamaya çalışmaktır.

Okul öncesi dönemde çocuk, bilginin nesnesiyle doğrudan temas hâlindedir: dokunur, sorar, yanılır, tekrar eder. Bu süreçte güdüleme, bilginin ilk sezgisel kaynağı hâline gelir.

Çocuk, dünyayı anlamak için çabalar çünkü merak etmek onun doğasında vardır.

Burada öğretmenin rolü, bilginin aktarıcısı olmaktan çok, anlamın rehberi olmaktır.

Bir çocuğun “neden?” sorusu, aslında bir epistemolojik devrimdir — her yeni soruda bilgiye giden yol yeniden açılır.

Bu yüzden, okul öncesi dönemde güdüleme, bilginin kendisinden önce gelir: öğrenmeye yönelten içsel istek, bilgiye ulaşmaktan daha değerlidir.

Bir çocuğu güdülemek, ona doğruyu öğretmek değil, onun “doğruyu arama” cesaretini canlı tutmaktır.

Tıpkı Sokrates’in öğrencilerine bilgi değil, düşünme pratiği kazandırması gibi; okul öncesi öğretmen de çocukta sorgulama arzusunu besler.

Çünkü bilgi, dayatıldığında değil, keşfedildiğinde anlam kazanır.

Ontolojik Boyut: Var Olmanın İlk Deneyimi

Ontoloji, varlığın ne olduğunu sorgular. Çocuk için “ben varım” bilinci, ancak dünyayla ilişki kurmaya başladığında oluşur.

Okul öncesinde güdüleme, bu varoluş deneyiminin yapı taşlarından biridir.

Çocuk bir şeyi başardığında —örneğin kendi adını yazdığında, bir kuleyi devirmeden dik tuttuğunda— kendi varlığını hisseder.

Bu deneyim, “yapabiliyorum” duygusuyla birleştiğinde, insanın öz-varlık bilincine dönüşür.

Okul öncesinde güdüleme, çocuğun varoluşsal farkındalığını başlatır:

Ben öğrenebilirim, ben başarabilirim, ben düşünebilirim.

Bu farkındalık, sadece pedagojik bir kazanım değil; insanın varoluşsal temelidir.

Felsefi olarak, güdüleme yalnızca davranışın nedeni değil, varlığın ifadesidir.

Çocuk her öğrendiğinde, kendi “olma hâlini” inşa eder.

Bir resim yaparken, bir arkadaşına yardım ederken ya da doğayı gözlemlerken çocuk, kendini var eder.

Bu nedenle, okul öncesinde güdüleme aynı zamanda bir varlık pratiğidir — insanın dünyada nasıl yer alacağını sezgisel olarak deneyimlediği ilk evredir.

Dengeli Bir Güdüleme Anlayışı: Etik, Bilgi ve Varlık Arasında

Okul öncesinde güdüleme, sadece bir öğrenme stratejisi değil, üç felsefi düzlemin kesişimidir: Etik olarak doğruyu aramak, Epistemolojik olarak anlamı kurmak, Ontolojik olarak varlığı hissetmek.

Bu üç alan dengelenmediğinde, eğitim mekanikleşir.

Yalnızca bilgi aktarımı yapılan, ama anlam ve değer üretilmeyen bir süreçte çocuk, öğrenmenin özünü yitirir.

Bu nedenle, eğitimcinin görevi yalnızca öğretmek değil; her çocuğun kendi “neden”ini bulmasına yardım etmektir.

Sonuç: Küçük Filozoflar, Büyük Sorular

Güdüleme nedir okul öncesi?

Bu soru, çocukların dünyayı ilk kez anlamlandırmaya çalıştıkları o sessiz evrende yankılanır.

Güdüleme, insanın içindeki merakın, öğrenmeye dönüştüğü o kıvılcımdır.

Etik bir sorumluluk, epistemolojik bir arayış ve ontolojik bir uyanıştır.

Her çocuk, doğası gereği bir filozoftur — çünkü her biri “neden?” diye sormayı bilir.

O hâlde asıl mesele, bu soruyu duymaya cesaret eden yetişkinler yetiştirebilmektir.

Sizce, bir çocuğu öğrenmeye yönelten şey korku mu, merak mı, yoksa var olma isteği mi?

Yorumlarda kendi düşüncelerinizi paylaşın; çünkü felsefe, birlikte düşünmeye başladığımız anda başlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ahmet Başbey Bülent Kent