Gübürcü Ne Demek? Güç, İktidar ve Toplumsal Düzen Üzerine Bir Analiz
Bir siyaset bilimci olarak toplumsal düzenin en alt katmanlarına bakmak, çoğu zaman en üstteki iktidar mekanizmalarını anlamanın en kestirme yoludur. “Gübürcü” kelimesi, yüzeyde yalnızca bir meslek veya toplumsal rol gibi görünür; oysa derinlere inildiğinde, bu kelimenin ardında bir iktidar ilişkisi, bir kurumsal dışlanma ve bir vatandaşlık tanımı yatar. Peki, “gübürcü” aslında kimdir? Ve bu kelime neden yalnızca geçmişin sokaklarında değil, bugünün siyasal yapılarında da yankılanmaktadır?
Gübürcü: Toplumun Görünmeyen Vatandaşı
Gübürcü kelimesi, Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemlerinde “çöp toplayan, atık temizleyen kişi” anlamında kullanılırdı. Fakat bu tanım, yalnızca fiziksel bir işi değil, aynı zamanda toplumsal bir konumu da işaret eder. Gübürcü, sistemin dışına itilmiş ama düzenin devamı için vazgeçilmez olan kişidir. O, toplumun “arka planını” temizleyen, ama hiçbir zaman “ön sahneye” çıkamayan bir figürdür.
Bu açıdan bakıldığında, gübürcü yalnızca sokaklarda değil, her kurumun içinde bulunur. Bürokratik yapılarda, siyasal sistemlerde, hatta medya düzeninde bile “gübürcü”ler vardır — görünmeyen, ancak düzenin işleyişini sürdüren, iktidarın sürdürülebilirliğini sağlayan emekçiler.
İktidarın Temizleyicileri: Gübürcü ve Kurumsal Görünmezlik
Siyaset teorisinde iktidar, yalnızca hükmeden değil, aynı zamanda düzeni sürdüren görünmeyen ellerin toplamıdır. Gübürcü tam da bu bağlamda, iktidarın alt kademelerinde sessizce işleyen bir güç biçimini temsil eder. O, iktidarın artığını temizler, kriz anlarında sistemi ayakta tutar, ama hiçbir zaman meşruiyet sahnesinde yer bulamaz.
Burada Michel Foucault’nun “iktidar her yerde” önermesi yankılanır. Gübürcü, görünmez emeğin sembolüdür; sistemin pisliğini temizleyerek, aynı zamanda o sistemin ahlaki düzenini de yeniden üretir. Bu durum bize şunu düşündürür: İktidarın en güçlü biçimi, görünmez olan değil midir?
Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Gübürcü: Kadınların Sessiz İktidarı
Siyasal analizde “gübürcü” kavramını yalnızca erkek emeğiyle özdeşleştirmek büyük bir eksiklik olur. Tarih boyunca ev içi temizlik, bakım ve görünmeyen işlerin taşıyıcısı olan kadınlar da bu “gübürcülüğün” toplumsal versiyonunu üstlenmişlerdir.
Kadınlar, erkeklerin stratejik ve güç odaklı iktidar kurma biçimlerinin aksine, toplumu dönüştüren daha demokratik ve katılımcı bir gübürcülük sergilerler. Onlar, sistemin artığını temizlemenin ötesinde, toplumun vicdanını diri tutan bir güçtür. Siyaset bilimi açısından bu, “yumuşak güç”ün en saf halidir.
Bu fark, günümüz demokrasi krizlerinde de belirgindir. Kadınların görünmeyen emeği olmadan ne toplumsal refah ne de kurumsal istikrar sağlanabilir. Bu yüzden şu soruyu sormak gerekir: Asıl iktidar kimde — kararı verenlerde mi, yoksa düzeni temiz tutanlarda mı?
Vatandaşlık ve Dışlanma: Gübürcünün Siyasal Konumu
Bir başka açıdan, gübürcü kavramı modern vatandaşlık tartışmalarıyla da yakından ilişkilidir. Çünkü her toplum, kimleri merkeze alacağını, kimleri dışarıda bırakacağını seçerek kendi siyasal kimliğini kurar.
Gübürcü, bu dışlanmış alanın vatandaşıdır. Ne tam olarak dahil edilir, ne de tamamen reddedilir. Sınırın kenarında yaşar; sistemin pisliğini temizler ama sistemin nimetlerinden yararlanamaz. Bugünün neoliberal dünyasında da tablo çok farklı değildir. Çöp toplayan işçilerden, kurumsal sistemlerin dijital arka planında çalışan görünmeyen emekçilere kadar herkes, modern dünyanın “gübürcüleri”dir.
Demokrasi, Eşitlik ve Gübürcülük: Kimin Dünyasını Temizliyoruz?
Demokratik toplumların en büyük sınavı, kimin “temiz” sayıldığı ve kimin “temizleyen” olduğu sorusudur. Eğer bir toplumda gübürcü hâlâ görünmüyorsa, o toplumda eşitlikten söz etmek mümkün değildir.
Bugünün siyasetinde bu görünmez sınıfın sesi olmak, sadece bir adalet meselesi değil, aynı zamanda bir iktidar eleştirisidir. Çünkü her düzen, kendi pisliğini gizlemek için birilerini görünmez kılmak zorundadır.
Peki biz hangi düzenin gübürcüsüyüz?
Sokaklarda mı, kurumlarda mı, yoksa kendi vicdanlarımızda mı temizlik yapıyoruz?
Bu sorular, gübürcü kelimesini yalnızca tarihsel bir kavram olmaktan çıkarıp, siyasal bir aynaya dönüştürür.
Sonuç: Gübürcülük Bir Meslek Değil, Bir Metafordur
Gübürcü kelimesi, toplumun alt katmanlarında bir meslek olarak doğmuş olabilir, ancak siyaset bilimi açısından bu kelime, görünmez emeğin, sessiz iktidarın ve dışlanmış vatandaşlığın metaforudur.
Gübürcü, her dönemin sessiz kahramanıdır — bazen sokakta, bazen devletin arşivlerinde, bazen de dijital sistemlerin içinde. Asıl mesele, onları görmeyi öğrenmektir. Çünkü her siyasal düzen, kendi “gübürcülerini” yaratır; fakat ancak onları görünür kıldığında gerçekten demokratikleşebilir.